
Kızmakla sakinleşmek arasında gidip gelirken, tuhaflık ve şaşkınlık arasında kalıyorum. Bir yanım sevinçle doluyken bir yanım hüzünle kaplı. Açıkçası enteresan bir ruh hali içinde bocalayıp duruyorum. Basının geneli ve yerelinde yozlaşmanın geldiği noktayı anlamak veya anlatmak konusunda kendimi yetersiz hissediyorum. Özellikle yerel basının olumsuz durumu söz konusu olunca dona kalıyorum. Geçmişleri kirliliklerle dolu ve toplumda barınamayan kişilerin genellikle tercih ettiği meslek basın oluyor. Ellerinde kendilerinden çok daha fazla akıllı olan telefonları alarak hiçbir bedel ödemeden açtıkları sosyal medya sayfaları ile kendilerine gazeteci diyebiliyorlar. 6N bir K’nın ne anlama geldiğini bilmeden sokakta kendilerince gazetecilik yapıyorlar. Kendilerinden akıllı cihazlarla yapay zeka sayesinde üç beş kelimeyi paylaşarak habercilik yaptıklarını sanmaları tuhaftan öte geliyor bana. İnsani ve ahlaki değerlerden uzak, liyakat ile mesleki etik kurallarına yabancı olan bu tipler maalesef toplumda kendilerine yer bulabiliyorlar. Kaotik yapının içinde bulunan dengeyi bir kenara iterek kargaşa ve düzensizliği tercih etmeleri ya şeytani dürtülerinden ya da hizmetine girdikleri şeytanlardan kaynaklanıyor. Ölümcül virüs gibi zehirlerini topluma ifsat etmeye çalışan bu insan müsveddelerine öfkelenmiyor değilim. Geçmişleri gayrimeşru ve karanlıklarla dolu olan sözde aydınlık timsalleriyle bu güne kadar mesleki olarak mücadele ettim ve etmeye devam edeceğim. Bundan sonra gazeteciler ve (geztecileri) basın mensupları ile soytarıları ayırt etmeyen hiçbir oluşuma veya toplantıya katılmayacağımı ifade etmek isterim. Onların çağrıldığı toplantıların ev sahipliğini yapanlar benim nazarımda onlarla eşdeğerdir.
Bir İlçenin geçmişi ile geleceği arasında farklılıklar olmalıdır. Gelişen dünya ile birlikte o ilçenin de gelişmesi gerekir. Yani modern, ekonomik, sosyal, kalkınma, eğitim, çevre, insan vb gibi… Köyden beldeye dönüştük şükür dedik, beldeden bin bir zorlukla İlçeye dönüştük eyvallah dedik. Tek başımızayken İstanbul’a bağlandık elhamdülillah dedik. İstanbul’un serseri ve üvey evladı muamelesine sabrettik. İlk zamanlarda meşhur sarı çamurumuz ve yoksullukla mücadele ediyorduk. Sonra kent kimliğimiz için çaba harcadık. Gecekondu ve çarpık yapılaşmanın önüne geçmek için çırpındık. Siyasi ve sosyal baskılara maruz kaldık yılmadık. 28 Şubat, imam hatip ve Cuma olaylarına göğüs gerdik. Her olumsuzluğa karşı mücadele verdik, pes etmedik ve bu günlere geldik. Geldiğimiz nokta çok iyi olmasa da dünden iyi. Eğitimde istenilen seviyede olmasak ta geçmişe nazaran çok iyiyiz. Kısacası Sultanbeylililer olarak bunca olumsuzluğa hep beraber göğüs gerip mücadelemizi verdik, vermeye de devam ediyoruz. Yani birçok engellere ve zorlu şartlara rağmen çok şey başarabilmişiz. O halde kendimizi de yönetebiliriz. Bazı konularda teknik eleman dışarıdan alınabilir. Ama yönetici dışarıdan ısmarlamak doğru değildir. Yıllarca Sultanbeyli’nin kalkınması için mücadele edenler İlçenin siyasi yönetiminde de mücadele edip başarılı olabilir. Bu azmimizle dışarıya yönetici yollamamız gerekirken dışarıdan yönetici alıyoruz. Ben bu duruma şaşırıp kalıyorum. Bir iki teknik personele eyvallah ama başkan yardımcısı, birim müdürleri ve şeflerin dışarıdan gelmesi Sultanbeylililere haksızlık. Kurumun adı Sultanbeyli Belediyesi ise bence yöneticileri de Sultanbeylililer olmalı.
Bir çift sözümde, bazı siyasi partilerin ilçe başkanlarına olsun! Bazı aykırı davranışlarınız için iyi niyetle uyarıldığınız zaman külhanbeyi ahkamlarını kesmeyi bırakın. Ne tür fırtınalara karşı mücadele edip bu günlere geldiğimizi tahmin bile edemezsiniz. O yüzden tevazu, insani değerler ve iletişim konusunda istekli olun. Muameleniz hangi türden olursa olsun karşılık bulacaktır. Birde basın mensuplarını etkinliklerinizde dolgu malzemesi olarak görmekten vazgeçin!