
koruyucu kremlerin sürekli kullanımının kanser yapıp yapmadığına ilişkin bilimsel bir kanıt olmadığını aktararak, bunun halk arasında bir söylem olduğunu dile getirdi.
Güneş koruyucu kremlerin eskiden sadece ultraviyole B ışınlarına karşı koruma sağladığını, dolayısıyla etkisinin sınırlı kaldığını belirten Şahin, şöyle devam etti:
“Temelde iki tür koruyucu var; kimyasal koruyucu ve fiziksel koruyucu. Fiziksel koruyucuları özellikle çocuklarda daha çok tercih ediyoruz. Çünkü deri üzerinde bir tabaka yaratıyorlar ve emilmiyorlar ama etkileri ultraviyole A’ya karşı çok daha düşük. Dolayısıyla erişkinlerde kimyasal ve fiziksel güneş kremlerini birlikte tercih ediyoruz. Bunların içerikleri değişmekle beraber etkin olması gereken bir seviye var. İçerdikleri şeyler mesela oksibenzon ve parsol gibi maddeler. Fiziksel koruyucular ise temel olarak çinko oksit içeriyor.”
“D vitaminini bloke etmiyor”
Şahin, bu kremlerin güneş hasarıyla oluşan deri kanserinden koruduğunu vurgulayarak, güneş koruyucuların D vitaminine etkisini de şöyle anlattı:
“Vitamin D aslında vücudumuzda var ama bunun dönüşümü için ultraviyole gerekli. Akdeniz ülkelerinde vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin öğlen güneşinde korunmasız olarak esmerlerde yaklaşık 10 dakika, daha açık renkli kişilerde 7 dakikada üretilir. Bunun için ellerin, kolların, ayak ve bacakların bir kısmının açık olması yeterlidir. Daha uzun süre güneşlenseniz bile bu durum daha fazla D vitamini oluşmasını sağlamaz. Aksine yarım saatten sonra daha fazla vitamin D almak yerine güneşte kaldıkça vitamin D yıkımı başlar. Ancak bazı kişilerin vitamin D oluşturmasında problem olabiliyor. Bazen esmer tenliler bazen de vitamin D düzeylerinde farklı durumlar olanlar sorun yaşayabiliyorlar. Güneşten koruyucu kullanarak vitamin D oluşturma süresini 7 dakikadan 21 dakikaya çıkarmış oluyoruz. Güneşten koruyucu kullanmak ultraviyoleyi tamamen bloke etmiyor, zaten vücudumuza bir miktar istesek de istemesek de giriyor.”